Kapadokya, (Cappadocia) 60 milyon yıl
önce Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve
küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından
aşındırılmasıyla ortaya çıkan bölgedir.
İnsan
yerleşimi Paleolitik döneme kadar
uzanmaktadır. Hititler'in yaşadığı topraklar daha sonraki
dönemlerde Hristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri
olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma
İmparatorluğu'nun baskısından kaçan Hristiyanlar için devasa bir sığınak haline
getirmiştir.
Coğrafyacı
Strabo, Roma İmparatoru Agustus döneminde
yazılan ''Geographika'' (Coğrafya-Anadolu XII. XIII,
XIV) adlı kitabında Kapadokya'nın sınırlarından da bahseder. Bu tarife göre
Kapadokya, güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda
Malatya ve kuzeyde Karadeniz' e kadar uzanmaktaydı.
Günümüzde ise, Kapadokya
olarak adlandırılan bölge, coğrafi oluşumlarının 250 km²' lik
bir alanda yoğunlaşmış, başta Nevşehir olmak
üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine
yayılmış bir bölgedir. En çok ziyaret edilen bölgeler ise; Uçhisar, Göreme, Avanos, Ürgüp, Derinkuyu,
Kaymaklı ve Ihlara' dır.
Kapadokya
bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte,
insanlar da bu peribacalarının içlerine evler, kiliseler ve manastırlar oymuş
bunları fresklerle süsleyerek binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze
taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı
Kapadokya'nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret
kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran
Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.
MS
3. yüzyılda Kapadokya'ya Hristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir
eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar.
Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir
yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar
Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.
4.
yüzyıl, daha sonra "Kapadokya'nın Babaları" olarak adlandırılan
insanların, dönemi olur. Fakat bölgenin önemi, III. Leon'un ikonları yasaklamasıyla doruk
noktasına ulaşır. Bu durum karşısında, ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye
sığınmaya başlar. İkonoklazm hareketi yüz yıldan fazla
sürer (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklazm etkisinde kaldıysa da,
ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya
manastırları bu devirde oldukça gelişir.
Yine
bu dönemlerde, Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hristiyan
bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen
insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12.
yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçer. Bu ve bunu takip
eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki
son Hristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan
mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terkettiler.
60
milyon yıl önce 3. Jeolojik devirde Toroslar yükseldi.
Kuzeydeki Anadolu Platosu'nun sıkışmasıyla yanardağlar faaliyete geçti.
Erciyes, Hasandağı ve ikisinin arasında kalan Göllüdağ, bölgeye lavlar püskürttü. Platoda
biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf tabakasının üzeri yer
yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü. Bazalt çatlayıp
parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya
başladı. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katıldı. Böylece sert
bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç
biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı: "Peri bacası".
Bazalt
örtüsü olmayan tüf tabakları ise erozyonla vadilere dönüştü. İlginç şekilli
oluştu. Daha sonraları insan eli, emeği ve duygusu işe koyuldu. Dokuz-on bin
yıl öncesine ait yerleşimlerden ilk Hristiyanların kayalara oydukları kiliselere,
büyük ve güvenli yer altı kentlerine kadar uzun bir dönemde büyük bir uygarlık
yaratıldı.
Bölge
günümüzde turizm açısından büyük bir öneme
sahiptir. Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar
Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu,
Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara
Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ-Zelve Anapınar Köyü belli başlı görülmesi
gereken yerlerdir.
Kayalara
oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile
getirirler. Bu evler ondokuzuncu yüzyılda yamaçlara ya kayaların ya
da kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş
yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan
çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok
dayanıklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir.
Kullanılan
malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş
işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek avlu gerekse ev
kapılarının malzemesi ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı
stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiştir. Yöredeki güvercinlikler
19. yüzyılın sonları, 18. yüzyılda yapılmış küçük yapılardır. İslam resim
sanatını göstermek açısından önemli olan güvercinliklerin bir kısmı manastır
veya kilise olarak inşa edilmişlerdir.
Güvercinliklerin yüzeyi yöresel
sanatçılar tarafından zengin bezemeler, kitabeler ile süslenmişlerdir. Bölge
şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği ile de ünlüdür. Kapadokya'yı eskiden ev
olarak kullanıyorlardı. Bu yüzden şimdi kalıntılar çıkartılıyor. Bunlar tarihi
eser olarak koruma altına alınıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder